22 Eylül 2015 Salı

Kapadokya Bisiklet Festivali

Merhaba,

Geçtiğimiz haftayı çok verimli ve eğlenceli geçirdik Kapadokya Bisiklet Festivali sayesinde. Ürgüp 5 gün boyunca bisiklet severlere ev sahipliği yaptı. Bisiklet Köyü Buluşması, Dağ Bisikleti Etap Yarışları, Veloturk Grand Fondo ve Eleme yarışı olmak üzere farklı zevkte insanların çeşitli etkinliklerle eğlendiği 5 gün geçirdik. Biz de Hacettepe Üniversitesi Bisiklet Topluluğu olarak yarışlara katılmak için oradaydık. Çeşitli sebeplerden ötürü Bisiklet Köyü Buluşması'na katılamadık ve etkinlikte bizi üzen tek olayın bu olduğunu belirtmek isteriz. Çadırlar, bisikletliler, samimiyet, etkinlik alanları...Eminim çocuklar gibi şen olmuştur herkes.

Her zamanki sıradan, kimsenin ne yaptığımızdan haberdar olmadığı bir yarışa katılma havasıyla Ankara'dan çıkıyoruz yola. Ön tekeri çıkarılmış bisikletlerle ve ağzına kadar dolmuş sırt çantalarıyla dolu bagajı ve "Bu gençlik nereye gidiyor acep?" bakışlarıyla dolu otobüste yerlerimizi alıyoruz. Kitap okumanın pek zevk vermediği bu otobüs yolculuğunda da bize ayrılan sınırlı alanda içi tamamen dolu olan çadırda uyku tulumu deneyimini yaşıyoruz.



Bol güneşli ve sıkıcı bir yolculuğun ardından Ürgüp'e yavaş yavaş giriyoruz. Etrafta festival ile ilgili posterler, reklamlar görmeye başlıyoruz ki bu uykumuzun açılmasına ve meraklı gözlerle etrafı izlememize neden oluyor. İlçeye girdikçe nereye bakacağımızı şaşıracak hale geliyoruz. Dünyanın çeşitli yerlerinden gelmiş sporcuların bisikletlerine mi, şeritlerle belirlenmiş yarış parkurlarına mı, muhteşem manzaraya mı bakmamız gerektiğine karar veremiyoruz. "Eheeehee, nereye geldik ya biz" düşünceleriyle ağzımızın akan suyunu durdurmaya çalışıyoruz.

Otele yerleştikten sonra acıkan karnımızı doyurmak için Ürgüp'ün içinde turlamaya başlıyoruz. Baktığımız her yerde bisikletli ve etkinliğin posterleri. Yıl boyunca bisiklete dair hiçbir şey görmeyen bizler için çok fazla bütün bu görüntü. Şen ediyor oldukça. Yemekten sonra, ertesi günün yarışı olan zamana karşı(XCT) yarışının parkurunu geziyoruz. Dar sokakların içinden ve romantizm havası veren evlerin arasından geçen bu parkurda "Üfff, şurada bassan farkı açarsın." "Şurada düzleşen yolda sıvı ihtiyacını gidermek önemli." "Aha bu inişte düşen çok olur." gibi hesaplar yaparak ilerliyoruz. Karton kolilerle dolu bir odaya bırakılan kedi gibi oraya buraya zıplayıp eğleniyoruz.





Festival boyunca bizi hoşnut eden en büyük olay herkesin bisikletlilere alışkın olması. Yolların ortasında gitmeler, kilitsiz bisikleti oraya buraya bırakmalar... Bütün ilçe festival için gelmiş insanlarla doluydu. 5 gün boyunca her yer bize aitmiş gibi öz güvenle yaşadık.

Festivalin ikinci gününde Eleme yarışında yerlerimizi alıyoruz. Pek bir hedefimizin olmadığı bu yarış öncesinde kaldırım taşlarının üzerinde oturup Fabrice Mels'in hareketlerini izlemekle geçirdik. Ankara'ya döndüğümüzde denge odaklı antrenmanları arttırma planları yaptık. Başarılı olmayacağını bilerek. Hedefimizin olmadığını içten bir şekilde bütün takım arkadaşlarımıza söylemiştik ama bir arkadaşımız yarışı bir başka boyuta taşıyarak Fabrice Mels ile yarışma haddine girdi. İlk defa bir yarışta yer alan arkadaşımızın için unutulmaz bir anı olmuş olsa gerek. Yarış sonrası neler hissettiğini sorduğumuzda şu yanıtı aldık : "Gayet güzel koşuydu, bu kadar yabancı atleti bir arada görmek güzel. Katıldığım en iyi yarışlardan biri diyebilirim, herkese bol şanlar." (tekrar belirtelim, ilk yarışıydı)




Etap Yarışlarının ilk günü Noktadan Noktaya(XCP) yarışı için başlangıç sıralamasını belirleyecek olan Bireysel Zamana Karşı(XCT) yarışı bizi karşılıyor. Bol yokuşların, teknik inişlerin ve atak çekmek için bolca alanın olduğu zevkli bir parkurdu. Takım arkadaşlarımız parkurdan o kadar zevk almış ki sağda solda zıplayarak uçtuklarını gördük(küçük kazalar geçirdiler). Yarışın en zevkli kısımlarından biriyse bitiş çizgisi öncesinde karşıdan karşıya geçmeye çalışan insanlara hakemlerin tezahürat etmesiydi. Federasyon hakemlerimiz düdükleri ve çığlıklarıyla parkuru sürekli temizlemeye çalıştılar. İşlerini bu derece aşırı ciddiye almaları takdire şayandı.

(XCT yarışından)

Yarış sonrasında karnımızı doyurur doyurmaz Göreme turuna çıkıyoruz. Bilindik sıkıcı ana yolu kullanmak yerine XCP yarışının bir kısmının buradan da geçmesi nedeniyle Kızıl Vadi tarafından Göreme Tarihi Milli Parkı'na giriyoruz. Vadi girişindeki teknik çıkışları görünce şaşıp kalıyoruz. İnişlerin bile zar zor mümkün olabileceği bu kayalıkları çıkmanın planlarını yapıyoruz. Bir başka zorlu ve eğlenceli bir parkurun bizi beklediğinden emin olarak yolumuza devam ediyoruz. Milli Park'a doğru ilerlerken bazı inişlerde sorunlar yaşıyoruz. Zeminin aşırı kumlu olmasından dolayı oldukça yavaş ilerliyoruz. Bu konuda şunu söylemek gerekir ki, yarış için ülke sınırları içerisinde düzenlenebilecek en ilginç yerlerden biri Kapadokya. Diğer yarışlardan farklı bir zemin, farklı bir atmosfer, farklı bir deneyim. Kesinlikle özel bir yer. Milli Park'taki elmalarla biraz beslendikten sonra dönüş yoluna çıkıyoruz.

Ürgüp'ün merkezine girer girmez makarna partisi çılgınlığını görüyoruz. Festival için gelmiş yüzlerce insan masalarda açık büfenin tadını çıkarıyordu. Yoldan yeni gelmiş bir bisikletçiye, hatta 8 bisikletçiye en iyi ne teklif edilebilir ? YEMEK. Kayıt sırasında bize verilmiş olan biletlerle alana giriş yapıp karnımızı bir güzel doyuruyoruz. Sonrasında içtiğimiz çaylar ve kahvelerle iyice mayışıyoruz. Saat ilerlemeye, alan boşalmaya başlarken iki adet spot ışığının usulca kenarda durduğunu fark ediyoruz. Bir kaç arkadaş toplanıp ışıklarla eğlenmek üzere canlanıyoruz. Biz çocuklar için sunmuş olduğunuz yemekler ve eğlence alanı için organizatörlere teşekkür ediyoruz.





Yorgun ve tok biçimde otelimize döndüğümüzde ilginç bir görüntü ile karşılaşıyoruz. Ertesi gün gerçekleşecek olan Veloturk Grand Fondo yarışı için gelen bisiklettaşlarımız otelin bize ayırmış olduğu bahçede bisiklet kurulumu yapıyordu. Bahçe duvarlara yerleştirilmiş bisikletlerle doluydu. Sağda solda HER YERDE bisiklet görüyorduk, manyakça bir şeydi bu. Kapadokya, where the çocukluk hayali comes true.



Ertesi gün XCP yarışı başlamadan önce Grand Fondo yarışına katılmış olan bir arkadaşımızdan haber alıyoruz. Dişlilerinin yetmediği, aşırı yokuşlu bir yarış geçirmiş olduğunu ve yarışı 10 km kala bıraktığını söylüyor. Her alanda zorlandığımız bu yarışlar nedeniyle moraller düşüyor. Ancak topluluk başkanımızın göstermiş olduğu performans aksini keyfimizi yerine getiriyor. İlk grupla beraber gelen başgan yüzlerimizi güldürüyor. Suluğunu değiştirip, gaz verip gönderiyoruz. Yarış bitiminde görüyoruz ki hayatının en iyi performansını vermiş bu yarışta. Ertesi gün gerçekleşecek Olimpik Dağ Bisikleti Yarışı için büyük avantaj.

(Noktadan noktaya yarışında epey yorulmuş bir Yalçın.)

Her yerimizin ağrıdığı, vücudun iyi bir masaja ihtiyaç doğduğu yeni bir güne uyanıyoruz. XCT yarışının yokuş kısmının da dahil olduğu bu parkurda geçmiş günlerin yorgunluğu yüzünden kötü bir performans gösteriyoruz. Format ve İsrail Milli Takımı'ndaki gibi fena halde gaz veren teknik ekip yoksunluğu da kötü sonuç elde etmemize neden oluyor.

Genel sıralamada yüzlerimizin gülmediği ancak 4 gün boyunca muhteşem eğlendiğimiz, deneyimlediğimiz bir etkinliği geride bırakıyoruz. İlk defa katılmış olduğumuz bu festivalden haddinden karlı çıkıyoruz (Sporcularımıza organizatörler tarafından verilmiş suluklar ve tişörtler de dahil) ve gelecek senelerde de katılma hayali kuruyoruz.





Emeği geçmiş herkese teşekkür ederiz !

Grand Fondo yarışına katılmış arkadaşımız Orcan Karaca'nın kamerasından yarış : 
https://www.youtube.com/watch?v=WZzEwFs4Dlw&feature=youtu.be
https://www.youtube.com/watch?v=WIfXN3ziNMY&feature=youtu.be

XCE yarışından ve XCP yarışı antrenmanından videolar : 
https://www.youtube.com/watch?v=X2Hm6EouB_I&feature=youtu.be
https://www.youtube.com/watch?v=K9neKGJR73U&feature=youtu.be


15 Şubat 2015 Pazar

Sonsuzluğa Giden Yapı: Gelecek İçin Bir Belgesel

"Into Eternity: A Film for the Future" adlı belgeseli var. Belgesel günümüz nükleer atıkların depolanması ve geleceği hakkında bilgi vermekle beraber inanılmaz teoriler uydurmamıza neden oluyor.

Genel olarak Onkalo'daki "kalıcı" nükleer atık depolaması hakkında bilgi veren bir belgesel. İnsanların bu depoyu kurmaktaki amacı deponun sonsuza kadar güvenli kalmasını sağlamak ve evrene zarar vermesini engellemek. Ancak yönetmen, felsefi ve tarihi referanslarla bilgiyi birleştirerek bizi bir meditasyona sokuyor. 100 000 yıl(piramitlerin şu ana kadarki varlığının yaklaşık olarak 23 katı) sürmesi hayal edilen bu atık deposun geleceği hakkında çeşitli teorilere yer veriyor belgesel. Ve bu noktada izleyici gelecek hayat hakkında çeşitli tasarımlarla, fikirlerle dolmaya başlıyor.

Gelecek hakkında hiç kimse hiçbir şey bilmiyor. Gelecek asla tahmin edilemez ve kurulamaz. Bu belirsizlik belgeseldeki felsefi teorilerin temel taşı oluyor. 100 000 yıl sonra insanoğlunun sonu gelmiş olacak mı ? Ne tür varlıklar var olacak ? Var olan varlıklar bu çöplük hakkında bilgi sahibi olacak mı ? Konuşabilecekler mi ? İletişim kurabilecekler mi ? Tabii bu soruların hepsi evrenin var olma olasılığı üzerine oluşuyor.

Ben, bilinen en zeki türün ürünü, olarak düşünmeye başlıyorum. Geçmişimize dönüp baktığımızda gelecek hakkında akıl almaz teorilere yer vermeye gerek kalmıyor. Tahmin edilebilir oluyor her şey. Bizler de miladını tamamlaması gereken bir başka türleriz. Belli bir geçmişe kadar biliyoruz, sınırlı bir şekilde yaşıyoruz ve geleceği tahmin hiçbir şekilde edemiyoruz. Bu nedenle bütün evrenin "insan" üzerine var olduğunu ve insanoğlunun yok oluşuyla biteceğini varsaymak en büyük aptallıkmış gibi geliyor. Zira yeterince "zeki" değiliz. İstediğimiz kadar dünyayı ve doğayı yönettiğimizi zannedelim. İstediğimiz kadar yapmış olduğumuz kötülüklerin, gelişmenin, teknolojinin doğaya zarar verdiğini düşünelim. Bu sadece ilerleyen zamanın gerekli olan bir eylemi.

Bizler sadece bir şeyiz. Yapmış olduğunuz hiçbir şeyin önemi yok. Hiçbir şey yeterince kalıcı olmayacak. O yüzden çok önemliymişiz gibi davranmayı bırakıp türümüzün sonunu getirecek zamanı bekleyelim.

Düşündükçe çok daha farklı yerlere gidiyorum. Keşke her birini kontrol edebilip yazabilecek hale getirsem. Üzgünüm yeterince dolu ve yeni olmayan bir yazıyla zamanınızı çaldığım için. Ancak lütfen, yapacak daha iyi bir işiniz yoksa bu belgeseli izleyin. Umarım sizin de yeni fikirlere, teorilere sahip olmanızı sağlar.

Belgeselin Türkiye'de satışı yok, o yüzden Torrent kullanmanızı öneririm.