26 Aralık 2017 Salı

British Council’ın Yaşama Dair Vakıf(YADA) ve Gelecek Daha Net(GDN) ile işbirliğinin ortaya koyduğu Türkiye’deki gençleri inceleyen raporu inceledim. İlgimi çeken bazı bölümleri direkt olarak alıntıladım ve sizlerle paylaşıyorum. İlginizi çekerse bütün rapora buradan ulaşabilirsiniz. İlginiz için şimdiden teşekkür ederim.


“Gençlerin ailelerinden, ülkelerine ve dış dünyaya kadar içinde yaşadıkları topluluklara karşı hissettikleri aidiyet duygularını tahlil ettiğimizde, bu topluluklara samimi bir bağlılık beslediklerini ama aynı zamanda bu bağlılığın yarattığı sınırları aşmak istediklerini görüyoruz. Gençler kendilerini ailelerine yakın hissediyor, onlarla ortak değerleri ve fikirleri olduğunu söylüyorlar. Fakat diğer yandan, ailelerine kıyasla kendilerinin daha özgürlükçü, açık fikirli, hoşgörülü veya modern olduklarını da belirtiyorlar. Ancak gençler farklılıklarına vurgu yaparak bu farklılıklar üzerinden aileleriyle çatışmaya girmektense, ailelerinin kurallarını ve fikirlerini kendilerince yorumlamayı tercih ediyor; doğrudan yüzleşmeden kaçınarak kendi yaşamlarını kendi kurallarınca yaşamaya çalışıyorlar. Söz konusu ülkeleri olduğu zaman, farklı toplumsal kesimlerden gelen tüm gençler Türkiye'ye belli düzeyde bağlılık duyduklarını, ancak bu bağlılığı bazen bir görev gibi deneyimlediklerini söylüyorlar. Gençler, sorunlarına rağmen Türkiye'yi hala sevdikleri ve saygı duydukları bir yuva olarak görüyor. Diğer yandan, daha iyi fırsatlar yakalamak için en azından bir süreliğine yurtdışına çıkmak istiyorlar." (Next Generation, 2017; 22)

"Gençler yetişkinliğe geçişte birçok zorluk ile karşı karşıya kalıyor. Eğitim sisteminde ve iş piyasası dinamiklerindeki eşitsizlikler, yetişkinliğe geçiş evresinde karşılaşılan sorunları daha da zorlaştırıyor. Uygun sosyal destek ve teşviklerin yokluğundan dolayı gençler geleceklerinin garantisi olarak başta aileler olmak üzere topluluklara güvenmekte." (Next Generation, 2017; 55)

"Neredeyse tüm gençlerin gelecek planlarında evliliğin önemli bir yeri var. Evlilik, ailenin ve düzenin beklentilerini karşılarken aynı zamanda bir yenilik de sunuyor. Bağımsızlık ve güvenlik gibi ihtiyaçları aynı anda karşılayan evlilik; aşık olmak, bir hayat arkadaşına sahip olmak ve sağlam bir gelecek kurmak gibi alışılagelmiş sebeplerle tercih edilirken aynı zamanda gençler, evliliği kendi evlerine sahip olmak, kendi hayallerinin peşinden gitmek ve yaşamlarını kendi tercihlerine göre sürdürmek için bir çıkış stratejisi olarak da görüyorlar. Bu da, evliliğin aileden belli bir derecede bağımsız olma isteğini karşıladığını gösteriyor." (Next Generation, 2017; 48)

Hepimizin, öyle ya da böyle, yukarıdaki tanımlardan birine uyduğumuzu kabul etmesi gerekiyor. Şahsen, kendimi ne kadar "özgür" ve "açık fikirli" olarak tanımlasam da, ailemden biriyle herhangi bir çatışmaya girdiğimde, durumu daha da "büyütmemek" için doğru olduğunu düşündüğüm birçok fikri bastırdım. Ve bu kaygımı, "sizin yanınızda olunca kendimi kısıtlanmış hissediyorum" itirafıyla aktardım. İki taraf için de sağlıklı olanının, birbirimizden bağımsız olmamız gerektiğine karar verecek bir ailem olmasına rağmen, kendimi onlardan koparmadım. 

Herkesin özel bir nedeni var, ailesinden bağımsızlığını koparamaması için. Fakat herkesin nedenlerini genellediğimizde, aileden kopamamanın nedeni, o insanların bizi hiçbir şekilde incitmeyeceğini düşünmemiz. Ya da alternatife (gerçek yaşam) oranla daha iyi bir seçenek olması. Bunun nedeni nedir peki? Elbette, dışarıya karşı hiçbir güvenimizin olmaması. Daha doğrusu, dışarıda hiçbir şekilde bizim güvenimizi kazanacak bir olgunun bulunmaması. Peki bunun sorumlusu kimdir? Burası biraz karmaşık. Fakat bütün politik, sosyolojik ve ideolojik bağlamdan bağımsız olarak konuyu ele alacak olursak, bu olanakları bize sunması gereken kişiler/kurumlar, gerekli planlamaları yapıp politikaları ortaya koyması gereken siyasi bireyler/kurumlar olurdu.

Peki durumu bir de, kendilerini ailelerden koparacak kadar cesaretli olan ya da hiçbir şekilde güvenebileceği bir aileye sahip olmayan bireyler açısından değerlendirelim. Herhangi bir güvenceye sahip olmayan bu insanlar, güven kazandırabilecek kurumların ve bireylerin olmadığı ortamda ne gibi bir yol çizecekler? Bu insanların daha özgür, inandıkları şeylerin peşinden sonuna kadar giden insanlar olabilecekleri gibi, radikal düşüncelere ve kurumlara da kendilerini kaptırabilecek bireyler olma olasılığı çok yüksek. İnsanlar hazır olmadıkları halde, sonrasında pişman olacakları hayat tarzlarına dahil ediyorlar kendilerini. Evlenmek, bu kurumların en basit ve masum olanı. Terör örgütlerine katılan bireylerin geçmişine bakacak olursak, yukarıda tanımlanan insanlardan çok uzak olmayacağı da öngörülebilen bir olasılıktır.

Peki, ortada güvenilecek herhangi bir kurumun ve bireyin olmaması gençleri nasıl etkiliyor? Alıntılıyorum:

"Gençlerden, 1'den 5'e kadar puanların yer aldığı ölçekte, çocuklarının veya kardeşlerinin farklı kimliklerden insanlarla arkadaş olmasını ne derece istediklerini veya yaşadıkları şehri farklı kimliklerden insanların yönetmesini ne derece istediklerini puanlandırmalarını bekledik.
Cevaplar; dindarlar, Kürtler ve Aleviler açısından bu önermeye oldukça açık olduklarını gösteriyor. Bununla birlikte, LGBT bireylerin, Suriyeli mültecilerin ve Müslüman olmayanların, çocuklarının arkadaşı olması veya yaşadıkları şehri yönetmesine daha az istek gösterdiler." (Next Generation, 2017; 62)

"Gençler farklı kimliklerden insanların, yaşadıkları şehri yönetmesi yerine çocukları veya kardeşleriyle arkadaşlık etmesini daha çok tercih ediyor. Bu, yine, gençlerin yetkililere ve kendilerini yöneten kişilere karşı güvensizliklerinin sonucu olabilir." (Next Generation, 2017; 62)

"Gençler kendi kimliklerine dair güçlü duygular besliyorlar, fakat çevrelerinde etnik, dini ve politik kimlikler açısından bir çeşitlilik mevcut. Farklı toplumsal kesimlerden gelen insanlarla tanışmayı seviyorlar ve toplumun kalanına kıyasla daha hoşgörülüler ve farklılıklarla birlikte yaşamaya daha açıklar. Fakat siyasi farklılıkların ilişkilerini olumsuz etkileyebileceğini bildiklerinden, günlük hayatlarında çatışmadan kaçınmak için siyaset konuşmamaya dair bilinçli bir seçim yapıyorlar." (Next Generation, 2017; 75)

Bireyleri ve gençleri, açık fikirli ve hoşgörülü olmadıkları için suçlayabileceğimiz gibi onları bu duruma dahil eden düzeni de eleştirebiliriz ve değiştirebiliriz. Eminim ki, yıllardır ilk yolu hayatımızın birçok alanında deniyoruzdur ve işe yaradığını sanmıyorum. İkinci yol, bu geniş bağlamda, ilerlememiz gereken tek yol olduğunu düşünüyorum.

Ortada herhangi bir güvenin olmadığı düzende, farklılıklara karşı nasıl açık ve meraklı olabiliriz? Meraklı olmadığımız bir ortamda kendimizi nasıl geliştirebiliriz ve daha iyi insanlar haline gelebiliriz? Tek fikirli ve anlayışlı olduğumuzda ne tür radikal yollara dahil oluruz? Çok disiplinli olmak, farklılıklar içerisinde yetişmek artık Batının dayattığı bir olgu değil. Evrenselleşen dünyada, bireyin sağlıklı bir şekilde yaşayabilmesi için bir gereklilik. Bu gerekliliği bize sağlamayan kurumlar ve bireylerden hakkımızı aramamız gerekmez mi?

Çok doğal değil midir; fırsatsız, güvensiz ve farklılıksız insanların hayatlarındaki herhangi bir aksilikte buna neden olduğunu düşündüğü en bariz olguları suçlaması (bu bağlamda Suriyeli mülteciler)? Halbuki iltica her bireyin sahip olması gereken insanlık hakkı değil midir? Bizi bu çeşitlilikteki insanlara karşı karşıya getiren ve bizim onlara karşı (dolayısıyla da onların bize) güven sağlayabileceği bir ortam oluşturmamak, bu düzeni oluşturan suçu değil midir?

Devam edelim ve görelim, bu rapor başka hangi konularda bize bilgi sunuyor:

"Gençlerin eğitime verdiği değerle başarıyı yakalamada "kimleri tanıdığınızın" eğitimden daha önemli olduğu inancı arasındaki çelişkiden iki önemli nokta çıkarabiliriz. Birincisi, gençler iş piyasasındaki deneyimlerine dayanarak, iş bulmada kişisel meziyetlere değil, kişisel bağlantılara öncelik verildiğini düşünüyor. Hava yollarında hostes olmak isteyen bir genç kadın hala işsiz olmasını, nüfuzlu bağlantılarının olmamasına bağlıyor ve bu durumun beklendiği gibi ve olağan olduğunu düşünüyor." (Next Generation, 2017; 42)

Hmm, gözüken o ki, bu düzeni oluşturan kurumlar ve kişiler, adil ve eşit bir ortam da sağlayamamakta ve halihazırda var olan düzeni de denetlemeyerek düzensiz hale gelmesine göz yumuyor gibi. İş bulamamasının nedeninin torpil olduğunu düşünen birey, nasıl olur da eğitime torpilden daha fazla önem verebilir? Neden sonuç ilişkisi çok basit. Çok algısal ortamda yetişmemiş bireylerin bu neden sonuç ilişkisinin dışındaki bir boyutta neden bulması nasıl mümkün olabilir?

Bu felaket düzenin içinde insanların fikirlerini belirtmesi nasıl mümkün olabilir? Gençlerden siyasi düzene dahil olmalarını ve geleceklerini değiştirecek politikalar için adım atması pek mümkün değil.


"Gençler de dünyadaki akranları gibi siyasetten bıkmış durumda. Ulusal ve küresel siyasi karmaşadan yıldıklarını ifade ediyorlar. Bunun sonuçlarından biri de sivil veya siyasi organizasyonlara katılım oranının düşük olması." (Next Generation, 2017; 75)

Fakat bütün bunlara rağmen, hala büyük bir potansitel var bu ülkede. Hala, birçok avantaja sahibiz ve olasılıkları kendi aleyhimize çevirebiliriz.

"Tüm nesillere bakıldığında Türkiye halkının genelde iyimserlik yönünde bir eğilimi olduğu görülüyor. Dünya Mutluluk Raporu'na göre Türkiye, ankete dahil edilen ülkeler arasında orta sıranın üstlerinde yer alıyor (2017'de mutluluk açısından ortalama 5,5 puan ile 155 ülke arasından 69. sırada.)81 TÜİK'in 2016'da yürüttüğü Yaşam Memnuniyet Araştırması'na göre nüfusun yüzde 61'i mutlu olduğunu belirtiyor. Diğer yandan, en yüksek mutluluk düzeyinin, gençler arasında olduğu görülüyor: 18-24 arası yaş grubunun yüzde 65'i." (Next Generation, 2017; 50)

Mutluyuz. Bakın, çok ilginç. Hala mutluyuz. Ne yapabiliriz peki? Radikal adımlar atıp fikirlerimizi ortaya koyduğunuz platformlara katılabiliriz (siyasi partiler, sosyal medya, topluluklar, sivil kuruluşlar) ya da pasif ve mikro düzeyde kendi hayatımızı ve çevremizdekilerin hayatını daha uygun hale getirebiliriz. Olanaklar bizin elimizde. Bu bulguları kullanmak da. Bütün bunların farkına varan bireyler olarak da, bu potansiyelin ve tehlikenin farkına varmamış bireylere bu bulguları aktarmaya çalışabiliriz ve insanlar ile bildiklerimizi paylaşabiliriz. Kendimizi kutuplara dahil etmek ve kutup dışındakileri eleştirmek yerine tartışarak, paylaşarak birbirimizin olanaklarını artırabiliriz. En önemlisi, daha fazla öğrenerek ve birlik olarak, değişimi biz sağlayabiliriz. Sesimizin duyulması gerek, gelecek bizim!

Kaynakça

Next Generation Türkiye. (2017). Retrieved December 26, 2017, from https://www.britishcouncil.org.tr/nextgeneration/turkey?WT.mc_id=NextGen_TW.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder